Küresel ekonomi, ABD’nin korumacı ticaret politikaları, jeopolitik gerilimler ve enflasyonist baskılar nedeniyle belirsizliklerle dolu bir süreçten geçiyor. Türkiye, bu gelişmelerin gölgesinde enflasyon, faiz politikası ve büyüme beklentileri gibi konularda yön arayışında. Bu yazıda, küresel ekonomik gelişmelerin Türkiye’ye etkileri ve Türkiye ekonomisinin güncel durumu detaylandırılacaktır.
ABD’nin korumacı ticaret politikaları, küresel ticaret akışlarını bozarak maliyet enflasyonunu artırabilir. Trump yönetiminin ithalat tarifelerini artırması, özellikle Meksika ve Kanada’dan gelen ürünlere ek gümrük tarifeleri getirmesi, bu durumu tetikleyen faktörler arasında yer alıyor. Bu gelişmeler, gelişmekte olan piyasalara yönelecek sermaye girişlerini yavaşlatabilir ve küresel fon akışlarını ABD’ye yönlendirebilir.
Ukrayna krizi, küresel piyasalardaki belirsizlikleri artıran bir diğer önemli faktördür. Trump ve Zelenskiy arasındaki gerilim, ABD-Ukrayna ilişkilerinde yeni bir belirsizlik yaratıyor. Avrupa Birliği’nin Ukrayna’ya yönelik askeri destek kararları, Avrupa ekonomisinin kırılgan yapısını gündemde tutuyor. Bu durum, Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ülkeler için döviz kurunda oynaklık yaratabilecek riskler taşımaktadır.
ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı, BRICS ülkelerinin ekonomik performanslarını doğrudan etkiliyor. Çin, %4,7 büyüme oranı ile güçlü bir konumda, ancak ABD ile olan ticaret gerilimleri ihracat baskısını artırabilir. Hindistan, %5,1 büyüme oranı ile en hızlı büyüyen BRICS ülkesi konumundadır, ancak küresel ticaretteki yavaşlama Hindistan ekonomisini olumsuz etkileyebilir.
Brezilya, %2,3 büyüme ile görece düşük bir performans sergiliyor. Rusya, %1 büyüme oranıyla yaptırımlara rağmen ekonomisini ayakta tutmaya çalışıyor. Güney Afrika ise %0,3 büyüme ile en düşük büyümeye sahip BRICS ülkesi olarak dikkat çekiyor. Türkiye açısından bu durum, alternatif ticaret partnerleriyle daha güçlü ilişkiler geliştirme gerekliliğini ortaya koyuyor.
Türkiye, 2024 yılında %3,2 büyüme oranı ile BRICS ülkeleri arasında orta sıralarda yer alıyor. Ancak yüksek enflasyon ve cari açık, ekonomi yönetiminin önündeki en büyük zorluklar arasında. Şubat ayı enflasyonu %2,27 artarken, yıllık enflasyon %39,05 seviyesine geriledi. Ancak, 12 aylık ortalamalara göre enflasyon hala %53,83 seviyesinde kalıyor.
Türkiye’nin işsizlik oranı %8,4 ile BRICS ortalamasına (%11,1) kıyasla daha düşük. Ancak genç işsizlik ve istihdam yaratma sorunları devam ediyor. Cari açık %3,5 seviyesinde bulunuyor, bu da dış finansman ihtiyacının devam ettiğini gösteriyor. Fed’in faiz politikasındaki belirsizlik, Türkiye’nin borçlanma maliyetlerini artırabilir.
Borsa İstanbul ve döviz piyasası, BIST 100 endeksi 9500-10000 bandında yön arayışına devam ediyor. Dolar/TL kuru haftalık %0,15 yükselerek 36,50 seviyesine ulaştı. TL üzerindeki baskı devam ederken, küresel faiz politikaları ve Türkiye’deki enflasyon dinamikleri dikkatle takip ediliyor.
TCMB’nin 6 Mart’ta politika faizini 250 baz puan indirerek %42,5 seviyesine çekmesi bekleniyor. Ancak, ABD faiz politikası belirsizliği ve doların güçlenmesi, TL üzerinde baskı yaratabilir. Enflasyonun düşüş trendine rağmen kalıcı fiyat istikrarı sağlanamayabilir.
Türkiye’nin karşılaştığı riskler arasında, ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşlarının Türkiye’nin ihracatını etkilemesi, ABD faiz politikası nedeniyle gelişmekte olan piyasalardan sermaye çıkışı riski, enflasyonun düşüşe rağmen kalıcı istikrar kazanamaması ve jeopolitik risklerin TL üzerinde oynaklık yaratması yer alıyor.
Fırsatlar ise Türkiye’nin küresel tedarik zincirlerinde stratejik bir üretim merkezi olma potansiyeli, AB ile ilişkilerin iyileştirilmesi ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, doğrudan yabancı yatırımları artırmak için yapısal reformların hızlandırılması olarak sıralanabilir.
Türkiye, yüksek enflasyon, faiz politikaları ve küresel belirsizlikler arasında dengeli bir ekonomi yönetimi sürdürmek zorundadır. Küresel gelişmeleri fırsata çevirmek için, yapısal reformlara odaklanarak uzun vadeli ekonomik istikrarı sağlaması kritik önem taşımaktadır.