İstanbul’un Silivri açıklarında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından, kentin deprem riskine dair haritalar yeniden masaya yatırıldı. Prof. Dr. Şükrü Ersoy, İstanbul’daki ilçeler arasında zemin yapısı ve fay hatlarına yakınlık açısından riskin yüksek olduğu bölgeleri değerlendirdi. Bu değerlendirmeler, İstanbul’un deprem güvenliği açısından kritik bir öneme sahip.
Fay hatlarına olan yakınlığı nedeniyle deprem riski en yüksek ilçeler arasında Avrupa Yakası’nda Avcılar, Küçükçekmece, Bakırköy, Beylikdüzü, Güngören, Zeytinburnu, Bahçelievler ve Fatih yer alıyor. Anadolu Yakası’nda ise Kadıköy, Üsküdar, Ataşehir, Ümraniye, Maltepe, Kartal, Pendik, Sultanbeyli, Sancaktepe, Tuzla ve Adalar bu riskli ilçeler arasında sıralanıyor.
Bu ilçelerde yaşayan vatandaşların, olası bir deprem durumunda ciddi risklerle karşılaşabileceği belirtiliyor. Özellikle bu bölgelerdeki yapıların dayanıklılığı, deprem anında hayati önem taşıyor. Bu nedenle, bu ilçelerde yaşayanların binalarının güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri alması öneriliyor.
Özellikle zemin yapısı kötü olan ve depremlerde ağır hasar alma riski yüksek görülen ilçeler arasında Büyükçekmece, Küçükçekmece, Avcılar, Zeytinburnu, Esenler, Bağcılar, Fatih, Beylikdüzü, Bakırköy, Güngören ve Esenyurt yer alıyor. Bu ilçelerde zemin etüdü yapılması, olası risklerin belirlenmesi açısından büyük önem taşıyor.
Prof. Dr. Şükrü Ersoy, parsel bazında zemin farklılıklarının bulunduğunu vurgulayarak, genel bir ilçe değerlendirmesi üzerinden 'sağlam zeminde oturuyorum' demenin yanıltıcı olabileceğini belirtti. Bu durum, vatandaşların dikkatli olmasını gerektiriyor.
Fay hatlarından daha uzak ve zemin yapısı bakımından daha sağlam kabul edilen ilçeler arasında Anadolu Yakası’nda Çekmeköy, Beykoz, Şile, Üsküdar, Ümraniye, Kadıköy ve Ataşehir yer alıyor. Ancak bu ilçelerde de sahil kesimlerinin riskli olabileceği, iç ve yüksek kesimlerin daha avantajlı olduğu ifade ediliyor.
Özellikle Sultanbeyli ve Sancaktepe’nin yüksek kesimleri daha güvenli kabul edilirken, Maltepe, Pendik ve Kartal gibi sahil bölgelerinde riskin arttığı belirtiliyor. Bu durum, bu bölgelerde yaşayanların dikkatli olmasını gerektiriyor.
Prof. Dr. Ersoy, ilçe genellemelerinin yanıltıcı olabileceğini, her bölgenin parsel bazında zemin etüdü yapılması gerektiğini belirtti. Vatandaşların binalarının taşıyıcı sistemlerini kontrol ettirmelerinin önemine dikkat çekti. Bu durum, İstanbul’un birçok bölgesinde 1999 Marmara Depremi sonrasında yapı stoğunun güncellenmediği ve bu durumun ciddi bir risk oluşturduğu uyarısında bulunuyor.
Sonuç olarak, İstanbul'da deprem riski taşıyan ilçelerin belirlenmesi, vatandaşların güvenliği açısından kritik bir öneme sahiptir. Her bireyin, yaşadığı bölgedeki riskleri göz önünde bulundurarak gerekli önlemleri alması gerekmektedir.